10 Ekim 2013 Perşembe

DENEME

‘’Deneme’’güzel kelime, anlam olarak baktığında da güzel, ve dahası eylem olarak baktığında.Umudu da, umutsuzluğu da barındırır içinde, onu güzel yapan şey de bu bence.Deneme gerek, hayatın her alanına.Öbür türlüsü kulaktan dolma olur, nasihat olur (hiç sevemedim), başkasının kıyafetini alıp üzerine geçirmek gibi olur ki; çoğu kez yakışmaz sana, aslında hiç yakışmaz sana, çünkü sana ait değildir.Deneme gerek, hayatın her alanına.Aksi halde hiçbir zaman ‘’gerçekten’’ anlamış olmazsın, denemek istediğini, işte o, her neyse’yi.

 
Birşeyler yazma isteği gelir ya bazısına, son yıllarda o ‘’istek’’ de o‘’bazılarının’’ sayısı da epey bir attı.Ama hiçbir zaman bir Tolstoy’u okur gibi okuyamayacağız o yazılanları mesela, mevcut tüm yazarları da dahil ederim buna, evet ederim.Çünkü, zaman bunu gerektiriyor, zaman bunu istiyor, zamanın da ruhu var aslında; o da belirli dönemler geçiriyor tıpkı‘’insanoğlu’’ gibi.’’Aynı insan’’ zamanın farklı  dönemlerine doğuyor, farklıdönemlerinde büyüyor, yaşıyor ve de ölüyor.(Biz zamanın ergenlik döneminin sonlarındayız herhalde, bence yani, bu da başka bir ilginç ayrıntı, bırakalım kalsın, zamanaJ).İnsan aynı insan ama, hiçbir zaman döneminde değişiklik göstermiyor, temel özellikler, dürtüler, ihtiyaçlar, tepkiler, vs.. değişmiyor, boyut atlıyor, döneme göre biçimini alıyor ama sen kaynağına in bakalım, her bir davranışın altında o ‘’ilk insan’’ın taşıdığı özellikler yatıyor, temel insani özellikler, hani şu ‘’fıtrat’’ meselesi.Böyle olmak zorunda, ’zorunda’’ olmadı belki burada, evrenin işleyişi daha uygun olabilirdi buraya, evet evet, evrenin işleyişi.Neyse bunu en sona bırakalım, bu ciddi bir mesele, en azından şu anda yazdıklarımdan daha ciddi…

Bundan bir önceki sayfama deneme 1-2-3 yazmışım, öyle başlamışım, şimdi fark ettim, bunu yaparken bile var olan bilgilerimi kullanmışım; görüp beğenmeyip fırlatıp attıklarımdan geriye kalanlar arasından, o biriktirmeye değer gördüklerim arasından çekip çıkarmışım ‘’Sevgi Duvarı’’nımesela.Birebir bir yaşanmışlıktan da değil ha, yakınlıktan.Evet evet tam da bu, yakınlıktan, tamamen bir şeyi kendine yakın bulma duygundan bundan sebep bu seçimi yapmışım.Seçim…Bazen seçme şansın olmadan da şey’lerle aranda bir bağkuruyorsun, zorunda bırakılıyorsun, bazen ama bazen.O zaman bu bir seçim midir,‘’seçim’’ diyebilir misin buna?O bazı an’larda değildir işte, bazen ama bazen.Bu da kalsın zamana, sayfalarca yazılabilir bunun üzerine çünkü, başka bir şey anlatmak istiyorum ben.Ne diyordum yakınlık, evet evet dizelerin yakınlığından bahsediyorduk.Özellikle o son dize, başlı başına bir yaşam felsefesi, çok yalın çok basit ama bir o kadar da içi dolu ve bir o kadar zor.Ve de güzel bir yaşam felsefesi, dahi o felsefeyi benimsemiş birininetrafındakiler için…Ve şu ‘’rezil olma’’ kısmı, rezil olmaktan ne anladığınıza bağlı tabi.Ve ve ve…

‘’…bir gece sevgi duvarını aştık,
düştüğüm yer öyle açık seçik ki…’’

’Damdan düşenin halinden anlamak için’’ illa ki ‘’damdan düşmek’’ mi gerekiyor acaba?Yani her zaman için bu böyle mi?Şu Pikachu’ya özenip damdan atlayan çocuk, mesela?Ah ah zamane çocukları demeyeceğim tabi, ‘’olayları olduklarızamana göre değerlendirmek’’ en mantıklısı galiba, ne kadar saçma olsalar da.Ama Pikachu ne ya!! He-Man’a, Terry’e hayrandık biz, Fred Çakmaktaş’a sonra.''Kaptan Mağara Adamı karnının içinden türlü şeyler çıkarıyor, dur o zaman ben de kesip bir şeyler çıkarayım şu karnımdan demedim'', mesela.Ne severdim onu da, Edi ile Büdü sonra, Çirkin Ördek Yavrusu vardı sanki.Ah o ördek, ah o ördek.Acıdığımızdan mı severdik acaba, farklı olduğundan mı?İkinci seçenekten sebep sevmiş olmayı tercih ederim, ama...Farklı olan güzeldir, farklıolan fark edilir yok çocuksan birinci seçenek daha ağır basar, öyle de olmuşolmalı.Şimdi büyüdük, çizgi filmlerin programlı bir şekilde çocukların bilinçaltına nasıl girdikleri, ne tür mesajlar vermek istedikleri hakkında az çok bir şeyler biliyoruz, mantıksız da gelmiyor aslında.Otuz saniyelik reklamda bile bunu başarabilen insanoğlu, kaldı ki çizgi filmde, filmde bunu yapmışolmasın.O zaman iyi ki izlemişim Şirinler’i diyorum ve bu konuyu da burada kapatıyorum.’’Sevgi Duvarı’’nın o güzelim iki dizesinden buralara kadar gelmişolmak...Ne güzel...Bu arada ne güzel albümdür, he.

O’’açık seçik yeri’’ görebilmek için, illa orada o işteş fiil kullanılmalı mı,kullanmadan olmaz mı?Buradan asıl konuya dönebilirim, evet.Evet, işteş fiil kullanmak gerekiyor, bal gibi gerekiyor hem de.Bazıları içinse önüne, kocaman bir ‘’maalesef’’ getirilerek gerekiyor, hem de.

Dünya değişiyor, değişmeli amenna ama bazı şeyler yerinde kalsa, kalmıyor.Hani şu hepimizin şikayet ettiği, ama hepimizin ‘’el birliği’’ ile değiştirmek için büyük çaba sarf ettiği o bazı şeyler.O bazı şeyler…

Site üstüne site dikerseniz, yetmez eski olan ne varsa kentsel’e dönüştürürseniz, site site diktiğiniz o yerler ile insanların sırtına-ömürlerinin garantisi olmayan o insanların sırtına-bundan sonraki 20-30 yıl için yüksek meblağlar yüklerseniz (bu resmen bir delilik), dışarı çıktığında bir ağaç yeşili görüp içi açılmayan, gökyüzünün mavisine bakıp rahatlamayan, denizin mavisinde kaybolmayan (sahilleri de hallediyorsunuz), ayağını topraktan, kendi öz ham maddesinden ayırdığınız o insandan da her şeyi bekleyebilirsiniz artık.Üst üste bindirdiğiniz o evlerle,''mahalle kültürünü'' yok ettiniz.Şu yukarıdaki insan tipi ile de, ‘’güveni’’ yok etiniz.E tabii ki insanlar sosyal medyaya yönelecek, artık yeni mahalle burası.Bundan bile korkar oldunuz, iyi-kötü, doğru-yanlış bir enerji var, bir birliktelik var di mi, ‘’toplanma’’ kısmı korkutuyor di mi.Ne sokaklar var artık, ne de büyük meydanlar.İnsanlara toplanacak yer bırakmadınız.Tüm dünyada eğilim bu yönde, yalnız bizim Küçük Amerikamız’da değil.İnsanlar bireyselleştiriliyor, insanlar yalnızlaştırılıyor; bilinçli olarak tabi.Başka türlü sömüremez ki; seni.Paylaşım gitgide azalıyor, buna paralel olaraksa mutsuzluk ve doyumsuzluk artıyor.’’Hep benim, hepsi benim’’ diyen doymaz ki.Yediğinden de bir şey anlamaz.Bitmez tükenmez bir hırs, bir ego, bir bencillik.Ne oluyoruz ya, ne?

Artık, haberleri sosyal medyadan alıyoruz; birbirimizle ilgili olanları da.Kimimizgerçekten yalnız, kimimiz kalabalıklar içinde yalnız, kimimiz ‘’gerçek dostlardan’’ ayrı olduğu için yalnız; hani bir şarkı söylerken senin bıraktığın yerden devam eden, okunan bir kitapta hemen hemen aynı yerlerin altınıçizdiğiniz, bir filmde aynı sahneye takılıp üstüne saatlerce kendi çapınızda felsefe yaptığınız, beraber saçmaladığınız, yüzüne küfredebildiğiniz, ama en çok bir gün dargın durabildiğiniz o ‘’gerçek dostlar’’.İnsanları yadırgamamak gerek bu yüzden, ama insanın da kendine çeki biraz düzen vermesi gerek.Tamam, zamanla beraber biz de evrelerden geçiyoruz insan olarak ama, neticede fıtrat aynı fıtrat.Bunu göz ardı etmemek gerek.

Kelebek etkisine inanıyorum ben, hem de çok.
Benim yazmam gerek.
Benim yazmam gerek.

Benim, yazmam gerek…

 

 

Not:Kalem-kağıdın gözünü seveyim, kafasına göre ayarlamış kelimelerin yerini, arasındaki boşlukları, vs neyse...Bir nevi simetri hastalığı bizimkisi de, rahatsız ediyor işte ne yapayım...Ama ''çeki biraz düzen vermek'' iyiymiş, böyle daha güzel, böyle kalsın...

 

Bir de daha geçerli bir ad istemiş Google Efendi, yoksa askıya alırmış da hesabımı bilmem ne...Olur!! Geçerli geçerli, ne diyeyim ne yazayım...Evet Mahmut yazayım, Mahmut iyi...İyi Mahmut...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder