BİR DENGE MASALI
Hayretle gözlerinin içine bakarken, o uzun
barak havası da nihayet bitmişti.
-Zülfü kaküllerin, dedi.
-Ne?, dedim.
-Zülfü kaküllerin amber misali, dedi.
-Yapma, dedim.
-Sonra da senin istediğini ça….
-Mühim olan bu değil biliyorsun, dedim.
-Lütfen, dedi.
Gittim cd’yi değiştirdim,o da bir kadeh daha
doldurdu,dolmasıyla boşalması bir oldu kadehin.Üç saniye içinde hatta belki
daha kısa,açma tuşuna basma süresi kadar işte.
-Replay basılı dursun bir süre lütfen,
dedi.Anladım, bu gece de ağır geceler kervanına katılacaktı.
Bir süre sustuk,sonra sohbet etmeye
başladık;oradan buradan şuradan…Sudan girdik topraktan çıktık.Bir ara dünyayı
kurtardık;geri döndük,beğenmedik tarihi yeniden yazdık.İkinci şişe de bitmeye
yüz tutmuştu.
-Değişiklik iyidir, dedi.
-Nasıl yani?, dedim.
-Arada değişiklik iyidir, dedi.
-Öyledir, dedim.
-Bağımlılık kötü, alışkanlıklar da bir süre
sonra eritmeye başlıyor insanı, dedi.
-Öyle, dedim.
-Sürekli bir çizgide hayatının devam
ettiren insanlara hayranım,dedi.Aynı zamanda da anlamakta zorlanıyorum.
-Biliyorum, dedim.
Baktı yüzüme,gözleri kızarmıştı ama hala
çakmak çakmaktı,çattı kaşlarını:
-İnsanın değişmeden kalabilmesi için ileri
derecede manyak olması lazım,dedi.Bir kere eşyanın tabiatına ters.''Allah bile
bir karar’da kalmıyor’’ derdi babaannem, ‘’Baksana bir gün yağmur
yağıyor,ertesi gün hava günlük güneşlik oluyor'', derdi.
-Garer’de diyordu hatta, değil mi?, dedim.
-Öyle, dedi.Evet garer’de.
Güldük.Başladı sonra:
-Çok biliyorsun sen, dedi.
-Hı?, dedim.
‘’Çok biliyorsun sen,bu güzel bir şey
tabii.Ama çoğu zaman iyi değil,nasıl kullandığına da bağlı bir şey bu.Ve çok
güzel bilmezden de gelebiliyorsun,çok güzel de bilmediğini biliyormuş gibi
gösterebiliyorsun ve …
Anlattı… Anlattı…
...; yoksa kara kaşın kara gözüne değil;
ne bileyim çocuklara bakışına,kalabalık bir yerde kapıdan çıkarken önce kadınlara yol
verişine,yağmurlu havada köpeklerin üstüne su sıçratmamaya özen gösterişine,elindeki
pet şişeyi yere atmamak için bilmem kaç metre yürümene,her neredeysen yediğini her
daim paylaşmana,anlamakta zorlandığım o kitapları okumana,o sıkıcı müzikleri
dinlemene,güzel çay yapıyor olmana,sonra yanımda zaman zaman hala ellerinin
titriyor oluşuna ki; bayılıyorum ben buna…
( Çiğ düşmüş
çayıra benzer yüzlerin,aşıkın öldürür şirin sözlerin
Mısrı’n
hazinesi değer gözlerin,Zühre-i rahşandan güzelsin güzel… )
damarına basılana dek muhafaza ettiğin
sabrına,o kontrollü ve uzlaşmacı tavrına,edebine,merhametine,hiddetine,şiddetine…
Her
zaman için detaylara önem verirken benim bütünüme takılıp kalmana,bana
katlanışına…Demem o ki;insan seviyor oluşuna,insanlığına…Ama en çok da
‘’birey’’ olmayı başarmış mizacına …
Birey oluşuna….’’
İki kadehlik şarap kalana kadar devam etti
konuşmaya,anlattı da anlattı.
Sonra cd’yi değiştirmek için kalktı
yerinden,zar zor ayakta duruyordu,sendeleye sendeleye yürüdü.Cd’leri
karıştırırken bir yandan da söyleniyordu:
-Iıııh bu olmaz,bu şimdi gitmez,bu
neymiş,şu neymiş,bu bu …
Bir yandan da üst üste fırlatıyordu, ve:
-Bu ne,ah Beethoven, dedi ve fırlattı.Sonra
bana baktı:
-Beethoven Beethoven dedi.Tekrar cd’lerin
arasına döndü.Bir cd aldı eline ve yukarı kaldırdı.Gülümsedim:
-Yerli Beethoven, dedim.Güldü:
Yerli Beethoven, dedi.
Cd’yi yerleştirdi,tuşa bastı ve yanıma
geldi.Bir ona bir de bana şarap doldurdum.
-Vaay, dedi.
-Yaa dedim, ne’sine?
( Güzelliğin
on par’etmez; bu bendeki … )
-Az sonra cennetten yeryüzüne düşecek
oluşumuz’a, dedi.
-Çoook sonraları tekrar çıkacak oluşumuz’a,
dedim.
İkimiz de kadehlerimizi bitirince sarıldı
bana,uyuduk sonra orada.
Üşüyünce
de bir tuhaf oluyorum ben.
Çok kırdım sanırım bu sefer çok,çok uzun
sürdü bu sefer çok.Ama insan bir şekilde yaşıyor,devinim sürüyor,kimseyi hem de
hiç kimseyi dinlemiyor.Hem kimse kimseye sensiz yaşayamam canım demedi ki,kimse
kimse için de ölmedi.
Ölünce
huzurlu da olunuyor mu acaba?
Zil çaldı...Zil çaldı...
Bu yazı
burada biter...